3 MART 1924’ÜN, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİNDEKİ ÖNEMİ
3 Mart 1924, Cumhuriyet
devrimlerinden en önemlilerinden üçünün 91. yıl dönümüdür.
91 yıl önce 3 Mart
1924 tarihinde TBMM’de üç yasa kabul edilerek “Laik Türkiye Cumhuriyeti” nin
temelleri atılmıştır.
3 Mart 1924, tarihi
hilafetin kaldırılmasının kesin zaferinin ilan edildiği bir gündür.
3 Mart 1924, tarihi
zaferi ile Milletin Meclisi’nin üzerinde kurulu bulunan hilafet otoritesinin
(bugün getirilmeye çalışılan yönetsel yapı) etkinliğine son verilmiştir.
Cumhuriyetin
ilanından sadece 4 ay sonra 3 Mart 1924 günü üç büyük devrim birden
yapılmıştır.
Hilafetin
kaldırılmasıyla, saltanatın kaldırılmasından sonraki bu yürekli devrimci adım kolay
oldu sanılsa da, 1300 yılı aşkın süren bir kurumun sonu olmuştur.
Bu ivme, tüm İslam
dünyası içinde tarihleri ve tarihçileri zorlayan büyük bir iradenin
gerçekleşmesi olarak devrimler tarihi sayfalarında tescil edilmiştir.
Bu nedenle de; 3 Mart
1924 büyük bir devrimsel ivmedir.
Evkaf Vekâletinin
(Vakıflar Bakanlığı) kaldırılmasının önemi günümüz açısından irdelenir ise; dinci vakıfların ve TÜRGEV türü
örgütlenmelerin varlığının kurumsal yapılanma amaçları çok daha net şekilde
algılanacaktır.
Şüphesiz, 91 yıl
öncesinin en önemli devrimi Tevhid-i Tedrisat Yasasıdır.
Günümüz diline Eğitim
Birliği Yasası olarak geçse de daha anlamlı olabilmesi için yasadaki “bir” ve
“birlik” kavramını “teklik”, yani “Tevhid” sözcüğünün “Vahid”, “Tek” kökünden
geldiğini dikkate almak gerekir.
Durumu daha iyi
kavrayabilmek için Cumhuriyetin Osmanlıdan devraldığı eğitim sistemini de çok iyi
bilmek gerekmektedir.
3 Mart 1924,
tarihinde, Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılmış böylece “Egemenlik Kayıtsız
Şartsız Milletindir” ilkesi gerçek yaşama geçirilmiştir.
Cumhuriyet kurulduğu
tarihlerde, ülkemizde 1. Meşrutiyetle
beraber önem kazanan modern okullar, batılı devletlerin egemenliğindeki
Misyoner okulları ve Medreseler olmak üzere 3 ayrı eğitim tür ve yöntemi vardı.
O yılların üniversitesinde
okul bahçesinde fotoğraf çektirmek büyük suçtu. Ülkede 1011 erkek, 230 kız olmak üzere toplam
1241 lise öğrencisi, 5362 erkek, 543 kız toplam 5905 ortaokul öğrencisi, 1743
erkek, 783 kız 2526 öğretmen okulu öğrencisi, 273107 erkek, 62954 kız 336061
ilkokul öğrencisi bulunmaktaydı.
Üniversite (Darülfünun)
öğrencisi sayısı 185’i kız olmak üzere 2088 idi.
1923 yılında
ilkokuldan başlamak üzere üniversite öğrenimi dahil öğrenim görenler nüfusun
yüzde üçü olup, toplam okur yazar oranı ise sadece yüzde altıydı.
Başlangıçta ülkedeki
azınlıklar ve yabancıların çocukları için açılan Misyoner okullarında giderek
ülkemizin en seçkin çocukları okur hale gelmişti.
1900 yılında bu
okullardaki öğrencilerin sadece yüzde 15’i Türk çocukları iken, 1920 yılında bu
oran yüzde 75 olmuştu.
Amerikalılara ait
435, Fransızlara ait 94, İngilizlere ait 30, Almanların 10, İtalyanların 4, Rusların
3 okulu vardı. Oysa aynı yıllarda Türk çocuklarının okuyabildiği sadece 23
İdadi (Lise) vardı.
Bunların dışında bir
de hiç kimsenin karışamadığı, bazılarında sadece 5-6 öğrenci bulunan 479
Medresede 1800 öğrenci vardı.
Bu verilerin
sürecinde; 3 Mart 1924, Tevhid-i Tedrisat yasası bütün bu karmaşaya son vermek
amacı ile çıkarılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk
eğitim konusuna çok büyük önem verdiğinden ve en değer verdiği arkadaşlarını
Milli Eğitim bakanlığında görevlendirdiği için, eğitimde hızlı bir kalkınma sürecine
girişilmiştir.
Bunlardan Mustafa
Necati, Reşit Galip gibi devrimciler ne yazık ki çok genç yaşta ölüm nedeniyle
aramızdan ayrılmışlardır.
Milli Eğitim
Bakanlığı önünde “Milli” sözcüğünün bulunduğu iki bakanlıktan biri olarak
belirlenmiştir.
Ne yazık ki, Mustafa
Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılması ve özellikle 1950 sonrası eğitim
sistemimiz ağır darbeler almıştır.
Dünyaya örnek bir
Türk mucizesi olan Köy Enstitüleri en verimli olmaya başladıkları sırada
kapatılmıştır.
Eğitim giderek
dinselleştirilmiş ve bugünkü hazin ve net acıklı manzara ortaya çıkmıştır.
12 Eylül darbesi ile
başlayan tahribatın ardından eğitim sistemimiz AKP iktidarında laiklikten
tamamen koparılmıştır.
İmam Hatip okullarının
yaygınlaştığı bu süreçte, okulların
adlarındaki, Cumhuriyet, Atatürk gibi adlandırmalardan bile rahatsızlık duyulur
olmuştur.
Aslen din adamı
yetiştirmek üzere kurulmuş olan bu okulların mezunları tüm eğitim sisteminde
yönetim kademelerine getirilerek bu okullardan mezun olanlar da, AKP siyasetinin misyonerliklerine
soyunmuşlardır.
Misyoner okullarının adları
değiştirilmiş gibi olsa da hattı zatında bu okullar cemaatlerin yönetim
anlayışı ve yönetişimi altına alınmışlardır. Bugün kandırılan ulusun çocukları
olan seçkin öğrencilerimiz bu okullara girebilmek için yarışmaktadırlar.
Bütün bunlar
yetmezmiş gibi bir de cemaatlerin egemen olduğu özel okullar sistemi
yaygınlaştırılmaya devam etmektedir.
AKP iktidarı kapı
önünde cemaatlerle kavga ederken, kapının arkasında onlarla sarmaş dolaştır.
İmam Hatip okullarının
mezunları şifrelerle, sınav hileleri ile en iyi üniversitelere yerleştirilmektedirler.
Zaten cemaat
vakıflarının tamama yakınının kendi üniversiteleri de sistem içerisinde mevcuttur.
Anayasal teminat
altındaki Devrim Yasalarımızın en önemlisi Tevhid-i Tedrisat Yasasının 91 yıl
sonraki durumu budur.
Eğitim sistemimiz hazin
bir durum içerisindedir, eğitim sendikaları, sendikalar, sivil toplum
örgütleri, aydınlar sindirilmiş olduğundan etkili bir tepki de bulunmamaktadır.
Niteliği düşürülmüş
devlet okulları, baskı altındaki öğretmenler, reklam ile şişirilmiş misyoner
okulları ve nihayet cemaat okullarının varlığı Tevhid-i Tedrisat Yasasının
özetidir.
Bu karmaşaya ancak
yeni bir siyasi olgu ve güçlü bir eğitim devrimi son verebilir…
Bunun içinde, yine
yeniden bir Mustafa Kemal Atatürk gerekmektedir.
İzmir 03.03.2015
Prof. Dr. Öner
Samanlı
Atatürk Enstitüsü
Kurucu Üyesi