30 Eylül 2011 Cuma

SAYIN PAŞAM, HANGİ İLİMİZDEN MİLLETVEKİLLİĞİNİN SÖZÜNÜ ALDINIZ ?.

Atatürk, her türlü liderlik özelliklerini üzerinde taşımasının yanında, askerlik ve harp sanatını çok iyi bilen kahraman bir asker olarak, dünya tarihinde kayıtlıdır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında göstermiş olduğu üstün başarılar sayesinde, hem siyasi hem de askeri açıdan yükselebilecek en üst seviyelere kadar yükselmiştir.

Türk milleti tarafından, Başkomutan ilan edilmesinin yanında, Cumhuriyetin ilanından sonrada ilk Cumhurbaşkanımız olarak seçilmiştir.

Milletimizin ve kahraman ordumuzun savaş yıllarındaki göstermiş olduğu büyük fedakarlıkları takdirle anan Atatürk, bu konuda bir çok yerde yapmış olduğu konuşmalarda ordumuz ve milletimizden övgüyle bahsederek, dünyada görülmemiş bir cesaret örneği sergileyen Türk ordusunu askerlik sanatını en iyi icra eden ordular arasında göstermiştir.

Atatürk; Türk askerinin başka ülkelerin askerleri karşısında asla boyun eğmeyecek kadar onurlu ve gururlu olduğunu daima vurgulamıştır.

Bu onur ve gururun da sebebiyetinin, taşıdığı Türk kanı ve kimliği ile ilintili olduğunu milletine söylemleriyle ve Nutuk’taki  ifadeleriyle tanımlamıştır.

“Sizin gibi komutanları, subayları, er ve erbaşları olan bir milletin yabancı eller altında köle olması mümkün değildir.”  (1921-Ankara)  Mustafa Kemal ATATÜRK

Türk askerinin olması gereken ve olmak zorunda olduğu yerinin daima Türk milletinin yüreği olduğuna dair birçok örnek sözleri bulunan Atatürk’ün, askerlerinin bugünün Genel Kurmay Başkanlığımıza, 21.09.2011 tarihinde, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Oramiral James Stavridis ziyarette bulunuyor.

Karargâhta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i ziyaret ederek yeni görevinden dolayı kutluyor.
NATO Akdeniz diyalogu kapsamında İsrail’e yaptığı ziyaretin ardından Ankara’ya gelen Stavridis, gerek Mavi Marmara baskını, gerekse de sondaj çalışmaları nedeniyle Türkiye’ye hak veren bir yaklaşım sergilemekten kaçınıyor.

Stavridis, Doğu Akdeniz’de yaşanan krizler nedeniyle tüm taraflara itidal çağrısını yineliyor.

Stavridis’in bu tutumu kulislerde, “Çift şapkalı komutan her iki kriz noktasında itidal çağrısı yaparak, bir tarafın yanında olmamaya özen gösterdi” diye yorumlanıyor.

Yunan kökenli ABD’li komutan, Türkiye ile Yunanistan arasında daha önce yaşanan Kardak krizinin bir benzerinin yaşanmaması gerektiğini belirterek, NATO’nun ve ABD’nin müttefikler arasında baş gösteren sıkıntıların her zaman diyalog ve diplomatik yollardan çözülmesi isteğine vurgu yapıyor.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’la da görüşen Stavridis, İsrail’in NATO-Akdeniz Diyaloğu kapsamında Brüksel’de bir temsilcilik açma isteğini de Ankara’ya iletiyor.

Tüm bu  gelişimlerin beraberinde ziyaret sürecinde  ikilinin görüntüsü çok dikkat çekici bir görüntü sergiliyor.

Çünkü; NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Oramiral James Stavridis’in yanında askeri tanımlamayla, esas duruşta ve çok ciddi bir görünüm sergileyen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, bu görüntüsüyle bizler gibi ulusalcı kişilerin anında dikkatini  çekiyor.

Bu görüntüler sonrasında, bir çok aydının ve Cumhuriyet taraftarının muhakkak ki rahatsız olduğunu söylemekle birlikte, birçoğunun da bu durumu fark etmediğini de söyleyebiliriz.

Sayın Necdet Özel; Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük asker ve Miralay Komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün ve onurlu şehit Türk askerlerinin  kemiklerini bu kadar sızlatmaya hakkınız var mı?

Sayın Necdet Özel; Dünyanın hiçbir liderinin ayağına gitmeyen ve tüm dünya liderlerinin ayağına geldiği, ziyaretçilerine de Türk askerinin karavanasından yemek yediren ve kendisi de yiyen Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir önderin, ilkelerine ve gösterdiği Cumhuriyet aydınlığı yoluna inanmışlığında olan ben, bu acı tabloyu gördüğümde dona kaldım.

Onurum çok incindi ve gözyaşlarıyla bu utanç tablosunu  tarihi anekdotlarım arasına almak zorunda kaldım.

Şimdi birçoğunuz, hocam boş işler bunlar üzme kendini her şey olacağına varır diyenleriniz de olacak biliyorum.

ÖNER HOCAM YORMA VE ÜZME KENDİNİ, MİLLET LAYIK OLDUĞU ŞEKİLDE YÖNETİLSİN ! ( Kaygılanmayınız, Facebook sayfamız da var zaten) http://www.facebook.com/#!/groups/onersamanli/ sayfamıza buyurun o zaman.

Gerçekleşen bu çizgide, Atatürk’ün Gençliğe hitabesinin ışığında ve milletine yön bulucu olarak kalıt bıraktığı “Nutuk”tan gereken derslerini almış olan ben, bugün ve dünlerde yaşatılanları ve yaşananları gördükçe yeniden yeniye güçleniyorum.

İlkeli ve kararlı oluyorum.

Şayet sizlerden birisi, onurlu bir makam olarak ‘Genel Kurmay Başkanlığımızın Başkanı’ bir paşamız olsaydınız ve aynı şekilde bir başka ülkenin Genel Kurmay Başkanının karşısında sustalı maymun gibi dursaydınız kesinlikle sizinde Cumhuriyetçilik ve Atatürkçülük bilincinden noksan olduğunuzu düşünmemi engelleyecek bir özveride olamayacaktım.

Hatta, gelecek seçimlerde, hangi ilden kontenjan milletvekilliğinizi garanti etmiş olduğunuzun kesin sanısıyla bunu da açık açık soracaktım.

Sayın Paşam; hangi ilimizden milletvekilliğinin sözünü aldınız?..

O ilden ben aday olacaktım ama madem size kontenjan var uğurlar ola !... 

Biz dünde, bugünde, yarında, aynı değişmezliğimizle yerimizde rap rap saymayı da biliriz, ama esas duruşumuzu kimse beklemesin !

Çünkü ne rozette, nede sözde Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olduk…

SÖZDE DEĞİL ÖZDE, ROZETTE DEĞİL YÜREKTE ATATÜRK SİTESİ
http://www.ataturksitesi.com kuruluşunu yaptığım günlerde birkaç üye ile yayına başlamıştı üzerinden 16 yıl geçti ve şu ana 220 milyona doğru uzanıyor.

Yüreğinizden bir şeyler sunarsanız, yüreğiniz de çevrenize yürekliliğinizi yayacaktır.

Düşünselinizden bir şeyleri sunarsanız, düşünseliniz çevrenize aydınlanma ışığınızı yansıtacaktır.

Ne Mutlu ki Türküm, Ne Mutlu Türküm Diyene !..

Ayrıca birileri inkarcı olsa da ben ve benim gibi düşünenler, Allah’ına kadar Müslüman ve Allah’ına kadar Laiğiz.

Öyle yaşayacak, yaşamımıza da öyle veda edeceğiz…

Cumhuriyetçi ve Atatürkçüyüm !...

Cumhuriyetçiyiz  ve Atatürkçüyüz !...

Peki tüm üzüntülerim, yaşananlar ve yaşanacaklar, Hasdal, Silivri, aydınlar, Ergenekon, Balyoz sair vesaire, tırıvırı ne olacak ?..

Neden ve niçin mi bunlar?

1924 – Dumlupınar; Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletine ve Türk askerine şöyle sesleniyor;

İşte hepsi bu söylemin içerisinde gizli.

Duyanlar ve okuyanlar okumayanlara ve duymayanlara söylerlerse işin sırrı bilinmiş olacaktır.

“Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete egemen olmanın imkanı yoktur.”

Ruhumuz ayaktadır  !…

Azmimiz dört naladır, irademiz güçlü ve hürdür !..

Başkalarına sökse de, egemenliğiniz asla bize sökmez, sökmeyecektir !...


Prof. Dr. Öner SAMANLI

Facebook’taki Sayfalarımıza Katılmanızla onurlanacağız !..

CUMHURİYETÇİ HAREKET

SİNE-İ MİLLET

Ata TÜRK

Öner Samanlı


ATATÜRK ENSTİTÜSÜ

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

ATATÜRK GENÇLİK MERKEZİ





19 Eylül 2011 Pazartesi

LAİKLİKLE MÜSLÜMANLIK YA DA LAİKLİKLE BAŞKA İNANÇTA OLMANIN BİRLİKTELİĞİ


1923 Cumhuriyetinin kuruluşunun açıklandığı sırada, TBMM’de ki Mustafa Kemal Atatürk’e; Mecliste üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlayamadığını söyleyince,  Gazi Mustafa Kemal, sinirlenmiş elini kürsüye vurarak , "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!" demiştir.

http://ataturkenstitusu.blogspot.com/ ve http://cumhuriyetciulusalhareket.blogspot.com  sayfalarımızda yayında bulunan yazımızı ülkemizin en ciddi ve okunur blog portalı olan “Milliyet Blog”ta da sizlerle paylaşıyorum.


LAİKLİKLE MÜSLÜMANLIK YA DA BAŞKA İNANÇLA OLMAK OLANAKSIZ MI ?

Hayır olanaksız değildir !

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının (%90+9) gibi, bende hem laiğim hem de Müslüman’ım.

Aksi durumun ahkam zadesi başbakandır. Bu ahkamcı başbakan,  Türkiye Cumhuriyeti’nin ne acıdır ki, TC’nin %51 inin son seçimlerinde oy verdiği partinin başkanı,ve ülkemizin başbakanıdır.

Ben hem laiğim hem de Elhamdülillah Müslüman’ım.

Benim laik ve Müslüman oluşuma engelleyicilik fikrini ortaya atan kişiyi bu asılsız savının sonrasında artık başbakanım olarak tanımıyorum, asla da tanımayacağım.

Aynısının destekleyicisi olanları milletvekilim saymıyorum. Yanı sıra benzer görüşlü olan yukarıdakini de, Çankaya’daki olarak biliyorum.

Gayet güzel bir şekilde toplumun tüm fertleri inandıktan sonra, yani aynen benim gibi hem laik hem de Müslüman olabilirler.  Yanı sıra, Hıristiyan, Budist, Süryani, Ermeni, Rum, Yahudi, dinli yahut dinsiz de (İnanan inandığınca/inanmadığınca) olunabilir.

Bunun  ötesindeki düşünceler abesle iştigal de değil, abdestle iştigaldir !... (Sözün patenti tarafımızca alınmıştır)

Sen kim oluyorsun da, bu konuda fetva veriyorsun ?

Laikliğin de, inancında lafazanlığı da, salatası da olamaz !

Laik ve Müslüman olunamaz diye fetva verenlerin de, şer’an dinden çıkmış olduklarına inanırım.

Benim inancıma göre kişinin aynı anda laik ve Müslüman olamayacağına dair ısrarcılıkta, ancak bir peygamberin yahut da ayeti kerimenin işaretçi ve buyuruculuğunda onaylanmış olması gerekmektedir ki böyle bir  somut kanıtlı durum da yoktur.

Bugünkü iktidara oy verenlerin %51 oranı içerisinde %40 oranındaki kesimin hem laik hem de Müslüman yada başka dinden olunabileceğine dair inancı bulunduğu da kesindir.

Oy vermek iktidara taşımak  ne denli normal ise, bunun karşıtı durumunun da  bir seçim sürecinde gerçekleşmesi çok normal bir durumdur.

Geçmiş sürecin Cumhuriyet Halk, Anavatan, Adalet, Doğruyol Partilerinin iktidar ve iktidardan ötelendikleri durumları bunun en güzel örneklerindendir.

Allah’ına kadar hem Laik Hem de Müslüman Olunur!..

Yurt dışında Arap dünyasına şirin gözükmek için eski dostlarını şimdi ellerindeki hançerleri ile vuranlarda bugünün iktidarındakilerdir.

Kim ne derse desin bunlar çirkin siyasetin malzemecileridirler. Patronlar ne verirlerse malzeme çantalarında o bulunur ve onu taşırlar.

Önümüzdeki günlerde “SAM” amcanın yanına gidecek olan da, kulağı çekilecek olan da günlerdir yüksek tepelerden yaygaracılık yapan salvolar savuran, AKP’nin başındakidir.

“İSRAİL” e karşı olmak ABD’ye karşı olmaktır.

Bir zamanlar mizah dünyamızda, “En kahraman Rıdvan” isimli bir tiplemesi vardı. Bugünün en kahraman Rıdvan’lığına soyunanın kişinin salvolarının “SAM” amcanın hoşuna gitmediği de kesindir. Zaten bu nedenle de apar topar, ABD davetiyesi Türkiye’ye gönderilmiştir. İcabet de edilmektedir.

“SAM” amcanın ülkesinde kapalı kapılar arkasında tüm özürler dilenecek ve barış görüntülü elleşmeler yapılacaktır.

Bunların geçmişinde gündeme düşen ‘çabadayı’lıkları (Sahte kabadayı  anlamında, patenti yine bizimdir) ndan bir örnek olan “One Minute” yi anımsayınız.

Sonrasında neler olmuştur, sonrasında sarmaş dolaş olunmuş siyaset ayrı dostluk ve ticaret ayrı olmuştur.

“On minute, one minute” sonra pilotsuz uçak alımı, savaş sanayinde işbirlikleri vesaire vesaire…

Askeri gemilerimiz Akdeniz’de fink atarmış…

Ermeni – Kürt- Yahudi meselesi, ayakkabımın köselesi…

Kim kime rest çekiyormuş, Türkiye, İsrail’e…

Keh keh keh…

Hattı zatında tümleşik senaryoların tamamının senaristi “SAM” amcadır.

“SAM” amca, orta doğuya Irak işgaliyle el atmıştır. Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs arasında petrol arama krizi başkaca bir oyundur..

Önce ballı dostluklar sonra Suriye ile kanlı bıçaklı olmamız, Mısır, Libya kargaşaları evet yineliyorum ki bunların hepsinin senaristi ve prodüktörü “SAM” amcamızdır.

Sam amcanın, sözcüsü de şu an Mr. Obama’dır.

Bölmek ve yönetmek anlamındaki bu senaryoların piyonu Türkiye ve diğer Arap İslam ülkeleridir. Bu ateş topunun fitilini ateşleme görevi de tabiî ki İsrail’e aittir. Çünkü daha sonra maşa olup ateşi karıştırarak harlatacak olan da yine “SAM” amcanın öz evlatlarından birisi olan Yahudi lobisinin odağı İsrail’dir.

Görülecek ve duyulacaktır. Gerek Tayip ve gerekse de İsrail yetkilileri tüm tartışmalı söylemlerini unutacaklardır. Mr.Obama’nın yanında kardeşlik ve sevgi gösterilerini birbirlerine değil, bizimkiler İsrail’e sunacaktır.

İsrail’in Türkiye üzerinden çıkarları vardır. Savaş sanayimizin içerisindedir. Büyük bir olasılıkla “Mossad” denilen gizli teşkilatları istihbaratımızın içerisine sızmış durumdadır. Raporlar ise “SAM” amcanın kara kutusunun içerisindedir.

Yineliyoruz ki; Hem Laik olunur, hem de kişiler hangi dinde ise o dinde olunur ve o dinin taraftarı ve inanmışı (olunabilir değil) olunur…

Yine, sık sık yinelediğimiz üzere, AKP’nin ve Tayyip’in hedefleri, Türkiye Cumhuriyeti’ni “Türkiye Devleti”ne dönüştürmek ve bu devletinde  birinci devlet başkanı olmak arzusudur. Bu durum AKP’nin esas gayeli siyasi hedefidir.

Tayip Erdoğan; Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” diye diye bu hallere düşmüş oluşumuzla iktidardadır.

Ancak kesinlikle bilinmelidir ki; Siyasetçileri bugünün iktidarda tutanlar, istedikleri anda da o iktidarı ve siyaseti mangal külü gibi savurmayı da çok iyi becerenlerdir.

Tarihler tekerrürdür. İster dersleri alınır ister alınamaz ama görülen,  bilinen durum, aynen 1923’deki gibidir.

Yani; 1923 Cumhuriyetinin kuruluşunun açıklandığı sırada, TBMM’de ki Mustafa Kemal Atatürk’e; Mecliste üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlayamadığını söyleyince,  Gazi Mustafa Kemal, sinirlenmiş elini kürsüye vurarak , "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!" demiş olduğu gibidir.

.

Prof. Dr. Öner SAMANLI
19 Eylül 2011 - ANKARA

……
….

SÖZDE DEĞİL ÖZDE, ROZETTE DEĞİL YÜREKTE,
TÜRKİYE VE DÜNYANIN EN KAPSAMLI ATATÜRK SİTESİ
KURUCU EDİTÖRÜ
http://www.ataturksitesi.com

E-İLETİ: ataturkforum@hotmail.com


Yazarın Dipnotu:

Milliyet Blog ve Cumhuriyetçi Ulusal Blog, http://www.ataturkforum.com http://ataturksitesi.com/ , http://www.ataturksitesi.net, http://www.siyasetgundemi.com/, http://cumhuriyetciulusalhareket.blogspot.com/  ile Facebook “ATATÜRK ENSTİTÜSÜ” ve diğer yayın mecralarındaki sayfalarımdaki yazı ve resimlerim içeriğinde değişiklikler yapılmaksızın, yazar ismi ve link verilerek alıntı yapılabilir.
5846 sayılı, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU Telif Hakları Yasası kapsamındadır.

Yazılarımın tüm telif hakları, “CUMHURİYETÇİ ULUSAL HAREKET” adına, http://www.siyasetgundemi.com/  aittir.



17 Eylül 2011 Cumartesi

ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” DİYE DİYE HEYA MOLA ! LAİK MİSİN MÜSLÜMAN MI ?..

..
.
Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” diye diye düştüğümüz haller…
Ya da, laik misin, Müslüman mısın?

1923 Cumhuriyetinin kuruluşunun açıklandığı sırada, TBMM’de ki Mustafa Kemal Atatürk’e; Mecliste üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlayamadığını söyleyince,  Gazi Mustafa Kemal, sinirlenmiş elini kürsüye vurarak , "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!" demiştir.

http://ataturkenstitusu.blogspot.com/ ve http://cumhuriyetciulusalhareket.blogspot.com  sayfalarımızda yayında bulunan yazımızı ülkemizin en ciddi ve okunur blog portalı olan “Milliyet Blog”ta da sizlerle paylaşıyorum.

ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ” DİYE DİYE HEYA MOLA !

LAİK MİSİN MÜSLÜMAN MI?..

Müslüman, Hıristiyan, Budist, Süryani, Ermeni, Rum, Yahudi, dinli yahut dinsiz olanlar laik olabilirler mi?

Laik olurlarsa, dinlerinden ötede midirler?

Dinli yahut dinsiz olmakla birlikte yanı sıra laikte olunamaz mı?

Yoksa bal gibi hem laik, hem Müslüman(diğer) olunur mu ?..

Bu konuların son ahkam zadesi başbakandır.

Bu ahkam zade ne acıdır ki, TC’nin %51 inin başbakanıdır.

Ben hem laik hem Müslüman olduğumda ısrarcılığımdan dolayı kendisini başbakanım olarak tanımıyorum. Zaten yukarıyı da Çankaya olarak biliyorum.

Başbakan’ın yıllardır içerisinde büyük bir sıkıntı olan konuda, (Laiklik-Müslümanlık) kamuoyuna Libya’dan yapmış olduğu açıklamaları, öyle sanıyoruz ki kendisinde büyük bir rahatlama yaratmıştır.

Çünkü aidiyeti içerisinde bulunduğu kesime karşı yıllardır bu hususta büyük bir sorumluluk ve suçluluk duygusu taşımakta olduğu kesindir.

Ellerinde büyüyüp, cemaatlerinde okuduğu misyonların elbette ufkunda belirlediği rota ve hedef kesinlikle var olduğu için bu içsel hedefli sıkıntısını (ukdeyi) dilinin altından çıkarttıktan sonra oldukça rahatlamıştır.

Rahatlamıştır çünkü; Artık Türkiye Cumhuriyeti hukuk sistemi nasılsa AKP iktidarının denetimindedir. Hukukla kesinlikle ilgili bir tahsili de olmamasına rağmen, AKP’nin isteğiyle dönemlerdir üst üste “Haşim Kılıç” isimle zevat, TC. Anayasa Mahkemesi’nin başkanıdır. Böyle bir uygulama hiçbir demokratik cumhuriyetle yönetilen ülkede yoktur.

Düşünebiliyor musunuz, tıp fakültesinin başındaki dekanın, ben gibi bir sosyal bilimler uzmanı kişinin olabilmesinde AKP açısından herhangi bir sakınca yoktur.
..
.
Ceddin deden, neslim babam…
..
.

Erdoğan rahatlamıştır çünkü; Yakın yıllara kadar, Cumhuriyetin ve Atatürkçülüğün teminatı olarak bilinen yahut da öyle algılanan Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde siyasi hegemonya artık varsıllaştırmıştır.

Erdoğan rahatlamıştır çünkü; %51 gibi bir yüzdeleşme ile iktidarını pekiştirmiştir.

Erdoğan rahatlamıştır çünkü; 2011 yılına kadar geçen dört yıllık görev sürecinde “Başkomutanlık” gibi bir söylemi bulunmayan  Abdullah Gül’ün, 30 Ağustos 2011 tarihindeki “Zafer Bayramı”nda ben bu ülkenin Baş komutanıyım, söylemi de gerçekleşmiştir.

Abdullah Gül’ün, askeri üniforma giyerek  o günkü kutlamaları kabul edebileceği yönünde olasılıkları düşünmedik mi düşündük. Böyle bir  görüntüyü gelecek yılın 30 Ağustosunda gördüğünüzde ise hiç şaşırmayın. Kesinlikle denizci yada havacı üniforması karayağız, çemen ekmekle büyümüş bedenine çok da afili duracaktır.

Erdoğan rahatlamıştır çünkü; İktidarlarına karşı TBMM’de hiçbir etken karşı muhalefet gücü yoktur.

Sonuç itibarıyla dört başı mamur durumda bulunan Erdoğan, artık astığım astık, kestiğim kestik diyerek, külhan kişiliğinin de desteğiyle üstelik karşı kıyıdan Üsküdar’a da geçmiş bulunduğundan söylemlerinin ölçülür tartılır bir boyutu bulunmamaktadır.

Çünkü tam anlamıyla yetkili ve yetkide de özgürdür.

Benzeri kişiliği Kenan Evren’de de görmüştük. Atatürk taklitçiliğiyle her gün haberlerde televizyonda karşımıza bir sürpriz ile çıktığı günleri bir çoğunuz anımsarsınız. (Ne-tekim)..

Recep Tayip Erdoğan’ın  söylemlerinin ileriki bir süreçte, Atatürk’ün “NUTUK”u gibi sürekli kayıt altına alındığına kesinlikle inanıyorum.

Erdoğan’ın devlet başkanı olması gerçekleşirse bu söylence kitabını  Türk milletine armağan edeceğini  şimdiden sizlere söylüyorum.

İsmini de ben koyayım istedim.

“Rehberi İlmiye”

Hedefi Türkiye Cumhuriyeti’ni “Türkiye Devleti”ne dönüştürmek ve bu devletinde  birinci devlet başkanı olmak arzusu, Recep Tayyip Erdoğan’ın esas gayesi ve AKP’nin varmak istediği siyasi hedefidir.

Şu süreçlerde de bunlar için bir engel de bulunmamaktadır.

İşte bu açıklanan gerçeklerin ışığında, mühür kimde ise Süleyman’da odur.

Mühür Recep Tayyip’de olduğuna göre de, “Rehberi İlmiye” si ile malumu mevcut hayalimiz olan devletlu iktidarı hezeyanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.

1923 Cumhuriyetinin kuruluşunun açıklandığı sırada, TBMM’de ki Mustafa Kemal Atatürk’e; Mecliste üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlayamadığını söyleyince,  Gazi Mustafa Kemal, sinirlenmiş elini kürsüye vurarak , "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!" demiştir.

Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” diye diye düşmedik mi bu hallere ?…

..
.

Prof. Dr. Öner SAMANLI
ANKARA

……
….

SÖZDE DEĞİL ÖZDE, ROZETTE DEĞİL YÜREKTE,
TÜRKİYE VE DÜNYANIN EN KAPSAMLI ATATÜRK SİTESİ
KURUCU EDİTÖRÜ
http://www.ataturksitesi.com

E-İLETİ: ataturkforum@hotmail.com


Yazarın Dipnotu:

Milliyet Blog ve Cumhuriyetçi Ulusal Blog, http://www.ataturkforum.com http://ataturksitesi.com/ , http://www.ataturksitesi.net, http://www.siyasetgundemi.com/, http://cumhuriyetciulusalhareket.blogspot.com/  ile Facebook “ATATÜRK ENSTİTÜSÜ” ve diğer yayın mecralarındaki sayfalarımdaki yazı ve resimlerim içeriğinde değişiklikler yapılmaksızın, yazar ismi ve link verilerek alıntı yapılabilir.
5846 sayılı, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU Telif Hakları Yasası kapsamındadır.

Yazılarımın tüm telif hakları, “CUMHURİYETÇİ ULUSAL HAREKET” adına, http://www.siyasetgundemi.com/  aittir.




 

3 Eylül 2011 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK' ÜN YAŞAM KESİTİ



ATATÜRK ENSTİTÜSÜ - 19 MAYIS 1919   

Dünya Ülkeleri tarafından da liderliği tartışılmaksızın kabul görmüş bulunan,

Büyük Önderimiz aynı zamanda da, Türkiye  Cumhuriyetimizin Kurucusu,

Gazi, 'Mustafa Kemal ATATÜRK'ün, Yaşam felsefesini, Cumhuriyet Temel Prensiplerini, 

Atatürk İlke ve Devrimlerini, gelecek ve günümüz genç kuşaklarına anlatabilmek ve aktartabilmek ereğiyle,

Facebook Paylaşım arenasında, "TÜRKİYE ve DÜNYANIN EN KAPSAMLI ATÜRK SİTESİ" olan;

http://www.ataturksitesi.com Kurucusu ve Editörü de olan, 

Onursal Profesör Doktor, Öğretim Görevlisi, Siyaset Bilimci ve Yazar, Öner SAMANLI tarafından kurulmuştur.


ATATÜRK KİMDİR ?


Mustafa Kemal Atatürk (1881 - 1938)

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Koca Kasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.

Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır.

Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir.

Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır.

Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti.

Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi.

Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti.

1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı.

1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı.

1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı.

19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı.

1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı.

22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bola yır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşe Mili terliğine atandı.

Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşe Mili terlik görevi Ocak 1915'te sona erdi.

Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler.

25 Nisan 1915'te Arı burnu’na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu.

Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arı burnu’nda tekrar taarruza geçti.

Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı.

Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti.

Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir.

Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’ndan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı.

1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi.

Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı.

Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi.

Veliaht Vahdettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu.

Bu seyahatten sonra hastalandı.

Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu.

15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü.

Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi.

Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı.

22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.

23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı.

27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.

Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir’i işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı.

10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.

Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)

I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921) II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)

Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921) Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)

Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi.

Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı.

Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir.

Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı.

1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı.

Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı.

13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu.

Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Devrimler: Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922) Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler: Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934) Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925) Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925) Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934) Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934) Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931)

3. Hukuk Devrimi : Mecellenin kaldırılması (1924-1937) Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler: Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924) Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932) Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933) Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler: Aşârın kaldırılması Çiftçinin özendirilmesi Örnek çiftliklerin kurulması Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi.

Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi.

Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi.

1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden Cumhurbaşkanlığına seçti.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi.

İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar.

Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü.

Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi.

Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı.

Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı.

Mirasından kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı.

Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı.

Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu.

Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı.

Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

Fransızca ve Almanca biliyordu.

10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu.

Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi.

Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.


                   http://www.ataturksitesi.com



SİTELERİN KURUCUSU VE EDİTÖRÜ
Prof. Dr. Öner SAMANLI